Yine sonbahar depresyonuna balıklama dalıyorum..Kış geliyor acı acı.Beynimin savunma mekanizması bu yaza hapsetti kendini,kış geçene kadar çalışmaya ara verecekmiş.
Bu yüzden geç kalmış bir yaz tatilini de unutmadan yazıya dökelim bari diyerek başlamak istedim.Yaz bütün sıcaklığıyla İstanbul da dolaşırken yorgun ruhum,ben ve yol arkadaşı Sinemle muhteşem Samos tatili için yola çıkmıştık.Uçakla İzmir'e iniş,İzmir den Kuşadası'na varış saatini hesaplayamayan biz, sabah 4:00 sularında terminalde kendimizi bulunca,en yakın pansiyonda yarı uykulu sabah vapurunu beklemiştik.
Bu tatilin benim için dönüm noktası olacağını biliyordum,ama dönmekten bu kadar afallayacağımı henüz bilmiyorumdum...
Eylemin bir sabah ofiste kullanmak üzere getirdiği Samos haritalı bir bardağın'burası da nire?Hmmm iyiymiş,Siiiiiiineeem!'den hemen sonra gerçeğe dönüşmesinin keyfi bir başka oldu bizim için.Bir saatlik vapur yolculuğuyla artık Yunanistan'ın en büyük adalarından birine ayak basmıştık.
Tatile çıkmadan bir gün önce tüm gezi bloglarından aldığımız çıktıları ve haritaları unuttuğumuza hiç üzülmedik.İnsanın yurt dışına çıktığında yanında bir Eylem'i varsa sırtı yere gelmez,bunu bilir bunu söylerim:)))
Biz arama-aramama tereddüdündeyken Eylem ve Eşi bizi karşılamaya çoktan gelmişti.İlk önce kalacağımız yere gittik ve yolda giderken Eylemden adanın tüm inceliklerini dinledik.Zaten tavsiye üzerine adanın en renkli mekanlarından Pisagor bölgesinin ne kadar huzur verici bir yer olduğunu biliyorduk.
Hayatımda yediğim en güzel balıkları,rakıları,mezeleri bu masada yedim dememde pek bir abartı göremiyorum.Sinem francesco uzo,ben mythos bira sayesinde beş gün içinde,bir yıllık karaciğer yorgunluğu yaşadık.
Ada, Kuşadasının tam karşısında,iyi bir yüzücünün yüzerek geçebileceği kadar yakın,Türk kültürünün etkisi altında tipik bir yunan adası(sanki çok yunan adası gördüm de...).Şarkıların,yemeklerin,içeceklerin tanıdık geldiği bu adada dinlenmenin dibine vurabilirsiniz,İçsel yolculuklarımdan bahsetmeden hemen önce, sonradan gurme olarak biraz yemeklerinden bahsedeyim.
Adada balığın her türlüsü,her şekilde pişeni mükemmel.Aynı denize komşu olmamıza rağmen bizim balığı nasıl katlettiğimizi,onların ise nasıl bu kadar mükemmel bir yemeğe dönüştürdüğü yerken sıkça duyumsadım.
Mücverimsi kabak kızartmalarının yanında getirdikler süzme yoğurdumsu-cacığımsı şey Sinem'in ilk günden favorileri arasındaydı.Gerçekten otundan mıdır,toprağından mıdır bilmem ama en leziz mezeleri yoğurtlu olanlarıydı.
Greek Salad'ları ise yine Sinem'in damak tadına göre bol soğanlı servis yapılıyor.Zeytinde ve peynirde biz daha iyiyiz gururu ile her yemekte bu salatayı da masamızdan eksik etmedik.
Kıyas içinde bir tatil geçirmedik ama belirtmeden geçmeyeceğim yemekler lezzet kalitesi ve porsiyonuna göre Türkiye den çok çok çok daha ucuz.
Benim gibi hem hayvansever hem de kırmızı et ve deniz canlılarını yemeğe bayılıyorsanız,ahtapot kalamar gibi işkenceyle öldürülen hayvanları hayatınızda son kez yemek üzere Samosta bırakın derim.Ben yerken pişmanlıkla keyfin karışımı şizofreni hallerime son vermek için bu canlıları besin zincirimden çıkardım.Ama yine hayatımda yediğim en güzel deniz canlılarını da yine bu adada yedim.
Gelelim adanın diğer güzelliklerine,adanın hemen hemen her noktasındaki koyu,denizi bir harika.Kirlenmemiş,çöpsüz,izmaritsiz minik çakıllı plajları ve tertemiz denizi güzel tatilin tam karşılığı.
Biz, gezginlerin(ne çabuk gezgin olduk!) tavsiyeleriyle,bol bol koy gezdik...Ama en beğendiğimiz plaj kokari bölgesindeydi.Adada araba kiralayıp üç gün içinde bir çok koy'unda iki-üç saatlik yüzme molalarıyla gezdik.
İsteğe bağlı kum plajlarda mevcut adada...
Deniz kuşu Sinemle o koy senin bu koy benim gezip,bol güneşli,bol okumalı,bol sohbetli(kısmi dedikodu-analiz boyutundaydı...) dinlenmeli zamanlar geçirdik.
İçimdeki heyecan,düşlerim,hayal kırıklıklarım,inadına ümitlerim,coşkulu bazen melankoli anlarda bu kadar içten bir yol arkadaşı her eve lazımlardan...Desteğini hiç unutmayacağım şeffaf ve dürüst insan-Ben kendisine Ulu Sinem demeye karar verdim şuan:)))hayatımın bu bölümünde bu kadar güzel temas noktaları yaşattığı için....neyse teşekkür kısmına sonra geçerim.
Adanın gece hayatı da kendisi gibi sakin,bizim kaldığımız bölge daha hareketli olmakla birlikte genelde canlı müzik sıkıntısını yaşadık diyebilirim,turistler alkollü sakin sohbetlerden hoşlandığı için tüm yerleşkeler bu şekilde mekana dönüşmüş.Ne yalan söyleyeyim,Sinemin müzik tutkusu bir yana, ben bile bi eksikliğini hissettim bu süre içinde.
Eksiklik derken en önemli eksiklik ise kaldığımız oteldeydi.Ülkemizdeki hizmet sektörü almış başını giderken,oteller kendini yenileme çabası takdire değerken,adadaki bir çok otel ve pansiyonun bu kadar eski olması çok yazık.Duşa kabin yerine duş perdelerin olduğu,saç kurutma makinasının olmadığı,tüm tesisatların nuh nebiden kalma olmasını anlarım da,eskilikten yırtılmış çarşafları ve koridorlarda ve banyolarda gezen avuç içi büyüklüğündeki hamam böceklerine biz anlam veremedik:)
Bence adaya gidilecekse,mutlaka yanında olması gereken çarşaf,yastık,kurutma makinesi unutulmamalı.
Eskilik,bohem hayat tarzı,koruma,tarihi değerler,kültür falan bir yere kadar!
Yine de sabah kalktığımızda ki manzara ve kahvaltı yoksunu adada ki en güzel omletler bir yere kadar değer bu eziyetlere.
Gelelim ne öğrendik köşesine,
-Yorgun başladığım tatilin hayatımda neleri kazandırdığını bence halen tam anlamıyla anlamamış olabilirim:)
-Tüm hayal kırıklıkları ve üzüntüme rağmen hayatın,yaşamla bağlarımı güçlendirmek istercesine beni cesaretlendirecek olaylar geliştirmesi canlılığının en büyük kanıtı.
-Arkadaşlar çok önemliymiş.Gözleri dolduğunda zor yutkunacak noktaya geldiğiniz,hemen hemen bir çok duyguyu anlayabilen,anlatabildiğiniz,paylaştığınız arkadaşlar da hayatın kol değnekleri,yara bantları,hadi kalk ayağa'ları,sevgileri,kahkahaları,tertemiz duygularıymış meğer...Bu yüzden bu sayfa Sinem ve Eylem için olsun...(ölümüne kankayız:)
-Tatil valizlerimi iyi hazırlıyormuşum,yola devam.
-Güvendiğim insanların tavsiyeleri hep doğru çıkıyormuş,dinlemeye de devam.
-Seneye yaz her şey yolunda giderse daha hareketli bir tatil bölgesi seçilebilir,Yorgunluğa aldanıp elli yaş üstü tatil anlayışına son verilebilir.
-Tatil kitaplarının bir yanına da bir şiir kitabı çok şık olurmuş,şimdi şimdi anladım.
-Daha çok gezmeli,daha çok sevmeli,daha çok anlamalı,daha çok düş kurmalı,daha az üzülmeli,daha az özlemeli,daha az umursamalı,inanmalı...
Sevgiler,
G.G :)